kurumuskirmiziyapraklar

Thursday, November 08, 2007

gizlenmek

Mutsuzluğumu gülümsemelerin arasına gizlerdim eskiden, seven ve sevdiğim insanlar gülümsetirdi sonra beni, unutur gider, farketmeden mutlu olur, gerçeğe döndürürdüm yalan gülümsemeleri. Oysa şimdilerde yalandan bile olsa gülümsemeye gücüm yok. Sevenim yok belki ya da ben sevildiğimi hissetmiyorum. Mutlulukları ya da mutsuzlukları paylaşmıyor kimse benimle... Yalnızım... Okyanus ortasında uçaktan düşmüş- düşer mi acaba?- naylon poşet gibiyim. Büzüşmüş, aidiyetsiz... En yakın arkadaşım nişanlandı biliyor musun günlük...Ben o sabah öğrendim makyaj yapacak yer öğrenmek için aradığında... Sen de gidersen bir gün herşey gider herhalde hayatımdan diyen gençliğimim sırdaşı öyle incittin ki beni...Oysa ben senin yüzünü hele ki gözlerini görmek isterdim mutlulukla parlayan. Sahi mutlu musun?
Şimdi ceza yerime yani nefret ettiğim insanların arasına geri dönüp, aslında sevebileceğim işimi yapayım... Bu arada stresle başa çıkma eğitimi bulayım kendime, belki işe yarar.
Eee Aşil'in bile zayıf bir noktası varsa benim niye sevimsiz olma hakkım olmasın değil mi?

Wednesday, August 22, 2007

yeni

Evettt hayatımdaki yeniler:
1. Çok fena kandırıldığım yeni bir iş. Kurumsal diye girmeye çabaladığımız o cafcaflı işler vardır ya hep inanmayın siz onlara hepsi safsatadan başka birşey değil. Kravatlı adamların gezindiği koridorlar, dilden dile atlayan sekreterler, salat barları olan öğle yemekleri hepsi boşşşşş. Ben nohut-pilav ikilisi ile dalga geçtiğim, tuvalette kıkırdaştığım, klimasızlıktan birlikte beynimin cozurduğu arkadaşlarımı geri istiyorummmm. Zira burada öyle yalnızım ki. Kariyermi, ilerleme imiş, gelişme imiş pöhhh diyor başka da yorum yapmıyorum.
2. Yeni bir araba:) Kendilerinin adı 'Kömür' olup eşim ve ben için kısmı denek aracı olarak piyasaya sürülmüştür zira biz kendisine henüz doğmamış bebeğimiz muamelesi yapmaktayız. Eşim çukura girince direksiyonu yavaşça okşayıp acıdı mı kızım diye soruyor, düşünün artıkkk!
3. Az kaldı yeni bir özel hayat:( Nasıl mı oluyor? Mevcuttaki kocayı boşamaya niyetlendi iseniz oluyor valla. Kendisi bana 2. kez söz vermiş bulunmaktadır bazı konular hakkında, 3. de kendisi sadece buradan yazdıklarımı okumakla yetinecek olup hayatımdan tamamen çıkarılacaktır. Bilgilerine sunulur.
Bu günlük bu kadardır. İşyerinin boş vakit geçirilebilecek zaman dilimlerini keşfedeyim yazarım yine. Öpüldün şekercim günlük.

Thursday, August 02, 2007

istifa mektubu

İstifa mektubu nasıl yazılır? Neden ayrıldığını kibarca açıkla, ileride referanslarına ihtiyaç duyacağını unutma, çalıştığın kişilere ve amirine teşekkür et, yasal bildirim sürene dikkat et.... Böyle uzayıp giden bir liste. Yazmak kolay olanı. Peki ya birinin eline nasıl verilir bu mektup, ne denilir? Hep samimi ilişkiler içinde bulunduğum kişilerdi patronlarım, söyleyivermiştim. Bazen kızgınlıkla çekip gitmiş, bazen salya sümük ağlamıştım ayrılırken. Ama bu gün profosyonelce yapmayı öğreneceğim bu işi ve o kadar zor geliyor ki...
1. Devlet dairemsi bu şirkete girmek çok zormuş meğer, torpilli olmak gerekiyormuş. Oysa ben sadece sizinle çalışmak isterim demiştim, ne bileyim bu kadar teferruatlı olduğunu, şimdi ben bana referans olan kişiye ne diyeceğim yaaaa.
2. Organizasyon diye bir şey olmadığı, ben de kime bağlı olduğumu bilmediğime göre kime istifamı vereceğim.
3. Herşeyin kaplumbağa hızı ile yürüdüğü bu yerden 1 haftada çıkıp tatil yapabilecek miyim sonraki işe başlamadan önce?
4. Kimseyi üzmeden, kötü olmadan ayrılmanın bir yolunu bilen var mı?
5. Yeni işin çalışma koşulları çok daha ağır, yayık ayranı gibi köpük köpük yayılmak varken, kaşınıyor muyum ben?
6. Kafam çok karışık...
Kısacası offfffffffffffffffffffffffffff!

Thursday, July 12, 2007

Yeniden

Bu güne o kadar benziyor ki dünüm kıyamadım silmeye geçmişte yazdıklarımı... O yüzden yeniden MERHABA demek yeterli değil mi günlük.

Yine rejimdeyim örneğin ve tabi ki yine bozdum listeyi... Herşeyi listelemeye bayılan ben, yediklerimi listelenmekten nefret ediyorum çünkü. Zaten hayatımda işsel anlamda takip mekanizması bu denli yoğun iken, sabah yediğim 2 kayısı ile 2 cevizi yazmak, yürürken belimde yağ katlarımı acıtan adım ölçeri sürekli takmak sinirlerimi bozuyor. Yok mu bunun başka bir yolu bilmiyorum.

Ağlaya zırlaya ayrıldığım işimden sonra girdiğim işi de değiştirdim. 20 senedir aynı işyerinde çalışan insanları duydukça kendi tutarsızlığıma sinir oluyorum. Dayanıksızım, kolay demoralize oluyorum, şevkle başlıyor ama zorluklarla karşılaştıkça bunalıp herşeyi boşluyorum. Bıdı bıdı söylenebileceğim o kadar çok şey var ki...Hoş şu anki işim tanıdığım her insanın sinirlerini yıpratabilir. Her gün Allahım lütfen kaza olmasın, Allahım lütfen hapse girmeyeyim diye çalışıyorum. Çatırt diye ikiye bölüneceğim gerginlikten.

Bu arada beni kimse okumasa da Oriflame'in zeytinyağlı saç maskeleri çok güzel aklınızda olsun.

PC'min ses kartı yok. Ses kartı olmayan bir bilgisayara hopörlör takan bilgi işlemciye saygılarımı sunuyor içimden Sezen mırıldanıyorum.

hicbir sey kalmasin,
hepsi silinsin hepsi
elimde olsa yirtardim golgeni
resmine vurmus bir pazar gunu
yillar sonra...

Tuesday, September 26, 2006

Yine Kanyon

Kanyonu su basmış...Üstü açık alışveriş merkezi yapan sevgili tasarımcıların karlı günler için tasarılarını merak ediyorum doğrusu...
Neden taktın demeyin buraya...Ben uyuzumdur... Sevmedim mi öldür allah sevmem birşeyi...Bir de şu nazi kampı katılımcısı beyni edinmeme sebep olan sevgili anneannem ile mühendislik mantığı sayesinde kuşkucu ve tedarikliyimdir... Kısacası benim daha girer girmez anladığım bir gerçeği milyonlarca dolar harcayıp gözleri ile gören kişilere de gıcığım işte!!!
Bu aralara herşeye muhalefet, klima mağduru, ramazan yorgunu kılkurdu...

Tuesday, August 29, 2006

acı

Yıllardır insanların sinir sistemin üstüne yaptığı baskılar tüm direnmelerime rağmen sonunda bedenimi ele geçirdi... Mide kasılmaları, titreme nöbetleri, bayılmalar, sinir krizleri eşliğinde sabah kahvaltısı niyetine portakal suyu-votka ikilisine geri dönüş...Uzun uzun anlatmaya halim yok...İşten ayrıldım...Bomboş oturuyorum günün uyumadığım yarısında...Neden bilmem asla azla yetinen biri olamadığımdan-yanlış anlamayın felaketler silsilesi bu bahsettiğim- bağrış çağrış, hiç birşeyi umursamadan fırladığım işi terkedişimin sinirlerimi dağıtması beni kesmedi tabi...Eşim dediğim adamcık tüm güven duygumu mahfetti...Yaptığı basit görünüyordu belki dıştan bakınca...Gayet doğaldı pek çokları için...Ama ben kırılgandım, ben herkes değildim...Aldatmak sadece tensel bir dokunuş değildi benim için...Kırıldım, parçalara ayrıldım, yeniden eski güvensizlik kuyuma döndüm...Aşağılar buldum yine kendimi...Yine çirkin yine korkak yine saklı yine yalnız oldum... Aldatılmış duygum yalan söylemesinin tüm hayatımı yalana çevirmesinin yanında ezildi küçücük kaldı...Hangisi daha çok canımı yaktı?
Yoruldum...
Yazamıyorum daha fazla...

Friday, July 21, 2006

Eskidendi çok eskiden...

Dün kendime sağlıklı yemekler hazırlarken birden şeytan geldi kondu omzumaaaa ve kaşla göz arasında 2 kaşık fındık ezmesi mideme iniverdiiii!Kokular ve tatlar geçmişe dair en net anılarımdır görüntülere nazaran...Küçükken - ve hala- en sevdiğim öğündü kahvaltılar... Hafta içleri anneannem ve dedemle edilen okula yetişme telaşı taşıyan atıştırmalara nispet yaparcasına pazarları annemle babamın katılımı ile inadına ağır inadına gevşek bir havada geçerdi kahvaltı saatleri.... Anneannemin sıcak sıcak sofraya koyduğu puf böreklerinin tırtıklı kenarlarını yerdim önce, ardından erimiş peyniri emerdim usul usul...Bazen süt yada portakal suyu yerine çay içmeme izin verilirdi ince belli kenarları altın haleli bardaklarla. Keçiliğim tutar 'Paşa çayı istemiyorum 'diye vızıklayarak yana yakıla üfleye üfleye yudumlardım teneke tomurcuk kutularından çıkarılıp porselen demliklerde demlenen çayı... Küçüklüğümde çay içmek bir ritüeldi...Babamın Rize'li olması bize paketlere sıkışmamış özenle elde toplanan çaylar içme şansı sağlardı...Yaz akşamları anneannemin gümüş semaverinde demlenen çayın kokusu hala burnumda- ne yazık ki o semaver şimdi kuzenimin evinde süs vazifesi görüyor, oysa hala beyaz örtülü sofralarda dost sohbetlerinin konuğu olmalıydı bence- İşte o dönemlerin vazgeçilmezlerinden biri de Fisko Birliğin Fındık Ezmeleri idi. Sobada maşanın üzerinde kızarmış ekmeğin üstüne ince bir kaymak tabakası ile birlikte sürüldüğünde mideniz ziyafet çekerdi damağınızla birlikte. Ne güzel günlerdi...Artık nedense hiç bir şey o keyfi vermiyor bana. Belki bir gün kendi çocuklarım olduğunda hissederim yeniden o mutluluğu...
Sezen dinleme vaktidir şimdi...

Hani herkes arkadaş
Hani oyunlar sürerken
Kimse bize ihanet etmemiş
Biz kimseyi aldatmamışken
Hani biz kimseye küsmemiş
Hani hiç kimse ölmemişken
Eskidendi, çok eskiden

aş eriyorummm


Son iki saattir gözümün önünden Hershey's Kisses'ın bademli ve vişneli çikolataları gitmiyor. Allah beni islah etsin!